Türkiye, temel aşılarını Bulgaristan, Hindistan, Danimarka ve Japonya gibi ülkelerden alıyor ve aşıda da dışa bağımlı bir ülke.
Türkiye 7 temel aşı için 2007 verilerine göre yıllık 45 trilyon lira ödüyor.
Anasol-M döneminde (1999) ‘Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Aşı Üretim Tesisleri’ kârlı olmadığı gerekçesi ile kapatılmış.
Aşı, koruyucu sağlık hizmetlerinden biri olduğu halde ihmal edilmiş. Koruyucu hekimlik, Türkiye siyaseti ve bürokrasisi için ne zaman öncelikli olmuş ki aşı da olsun.
Aşı üretiminden kâr elde etmek isteyen bir devlet olabilir mi? O ülkenin adı Türkiye ise elbette olur. Üstelik kârlı olmadığı gerekçesiyle Türk Milliyetçisi bir Sağlık Bakanı eliyle bu üretime son da verir.
Aşı stratejik bir üründür. Çünkü aşılarla bir ülkenin üremesi ve bağışıklık sistemi çökertilebilir. Sağlık yapısının yanı sıra dini inançları açısından da önemli sorunlara yol açabilir.
Bu stratejik üründen kâr elde etmeyi düşünen bir zihniyetin milyar dolarları dünya ilaç tröstlerine aktarması nasıl bir garabettir?
Sağlık Bakanı Recep Akdağ 2008 başında, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Aşı Üretim Tesisleri’nin yeniden faaliyete geçirilmesi talimatını verdiğini açıklamıştı. Bu merkez beş yıl içerisinde boğmaca, difteri, tetanoz, verem ve tifo gibi aşıları üretiyor olacaktı. Dileriz ki önemli mesafeler alınmış olsun.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Aşı Üretim Tesisleri’nin yeniden üretime geçirmiş olmasından mutluluk duyarken bir hatırlatma yapmakta umarım gecikmemişizdir.
Malumunuzdur ki domuz’un eti, sütü, yağı, derisi, kılı, sakatatı hâsılı nesi varsa gıda, ilaç, giyim-kuşam, temizlik, kişisel bakım, sağlık, ağız sağlığı, matbaacılık, kimya, fotoğraflık gibi birçok alanda kullanılarak İslam’ın yasakları/haramları kasten tahrif edilmekte, Müslümanların mideleri ve ibadetleri ifsat edilerek yok edilmeye çalışılmaktadır.
Maalesef birçok aşı malzemesinde domuz katkısı var. Bu yüzden Türkiye, domuz katkılı aşılar üretmemelidir. Çünkü domuz ve domuz mamulleri hem sağlık açısından tehlikeli, hem de Müslümanlar için tedavi amacıyla bile olsa kullanılması yasaktır.
Suudi Arabistan, geçmiş yıllarda yaşanan menenjit salgını nedeniyle hacı adaylarına aşı zorunluluğu getirmişti. Bu yüzden o gün bugündür hacca giden Müslümanlara “menenjit aşısı” zorunlu olarak yapılıyor.
Geçtiğimiz yıllarda domuzlardan alınan bir maddenin Menenjit aşısında kullanıldığı ortaya çıkmıştı...
Domuzlu katkılı aşıların hükmünü, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yetkili organları ile İslam Hukukçuları verecektir.
Malezya Sains Üniversitesi (USM)’den 30 ve Havana Finlay Enstitüsü’den 12 bilim adamı, domuz içermeyen helâl aşı için yaklaşık bir buçuk yıldır çalışıyor. Malezya hükümeti bu helâl aşı çalışması için 1 milyon dolar bütçe ayırdığını açıklamıştı.
Bu helâl aşı projesi hakkında henüz bir açıklama yok. Umarız neticelenmiştir.
İslam, domuza ait her türlü ürünü yasaklarken, batı zihniyeti ise domuzu Müslümanları ifsad aracı haline getirmiş durumda. Çoğu Müslüman’ın bu duruma itirazı da yok. Varsa bile dile getirmiyor. Duyanların çoğu da duymazlıktan geliyor. Bu yüzden olsa gerek, Müslüman toplumun domuzla imtihanı bir türlü bitmiyor…
Kaybedilen hassasiyetler ile Allah ve Rasulü’nün arzuladığı “Müslüman” modeli yerine, büyük gayretlerle oluşturulan “kültürel Müslümanlık” sayesinde, sakınılması gereken ne varsa bir yolla Müslümanlara yedirilip, içirilip, giydiriliyor.
Bugün Müslümanların (ve tüm insanlık) kişilik, ahlak ve ibadetleri, mideleri üzerinden ifsad ediliyor.
Dünyada kültürel anlamda Müslüman sayısı dünya nüfusunun dörtte biri... Ancak kâmil mânâda Müslüman sayısını bilmesek de azlığı ortada. Aksi halde küfrün karşısında bu kadar acziyet nasıl mümkün olur.
“Kültürel Müslüman” tanımım tepki çekebilir ama bu bir gerçektir. Şayet kültürel anlamda Müslüman değilseler, bir Müslüman kadın nasıl olurda sokağa makyajlı çıkabilir. Makyajın mahremiyetle ilgili sorunları başka mesele... Ancak domuz illeti/murdarı/necisi, makyaj ürünlerinin neredeyse tümünde de yer alıyor!
Güney Afrika Müslüman Yargı Konseyi (MJC)nin Fetva Komitesi Başkanı Mevlana Yusuf Kâraan, İslam'a göre domuzdan elde edilen her nesnenin kullanılması veya tüketilmesinin yasaklandığını hatırlatarak, botoks serumlarının üretiminde domuz sütü ve buna bağlı bir enzimin kullanıldığının tespit edildiğini bildiriyor.
Kâraan, domuz sütü enziminin kullanılmasının diğer katkı elemanlarını kirlettiğini belirterek, “Temelde, üretimde domuzdan alınan süt kullanılıyor. Bu durumda, ürün Müslümanlar için yasaktır. Herhangi bir ilaç veya güzellik ürününde domuzdan herhangi bir nesne kullanırsanız, bu İslam'da yasaktır" diyor.
Bu bilgiye ulaşmış kaç hanım, bu domuzlu makyaj ürünlerini kullanmaktan vazgeçecek?
Domuzlu yumuşak şekerleri, kekleri, pastaları, yoğurtları almaktan acaba hangi Müslüman vazgeçecek?
Mesela Diyanet İşleri Başkanlığımız bu aşılar için bir önlem alabilecek mi?
Günümüz insanlarının kişiliğini doğal genleri, dinleri ve kültürleri değil; tahrif edilen dinleri, ifsad edilen mideleri, din diye bilinen hurafeleri oluşturmaktadır. Bu da vahye dayalı bir Müslümanlık yerine, kültürel Müslümanlığı inşa etmiştir. Sağlam dini kaynaklardan beslenmeyen kültürel Müslümanlar, dinlerini koruyamazlar.
Kim Allah c.c. haramlarını helâl gibi görür, bunlara dikkat etmez ve umursamaz ise o Allah’a savaş açmıştır. Allah’a savaş açan, kaybetmeye mahkûmdur.